Van’da definecilerin kazdığı, ayna yardımıyla aydınlatılmaya çalışılan 50 metre uzunluğundaki mağara, bölgeye düzenli tırmanış yapan dağcılar tarafından fark edildi.
Bölgede yaklaşık 2 bin 700 yıl önce hüküm süren Urartu Krallığı’nın yaşam alanlarından biri olan Yoncatepe yerleşim alanı, büyük ve küçük Erek Dağı arasında kalan vadi, içme suyu getirmek için yapılan tarihi su kanalı ve bölgedeki kilise tarzı yapılar, definecilerin sıklıkla hedefi oluyor.
“Bu kadar organize bir definecilik faaliyeti görmemiştim”
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar, kazılan alanın insan eliyle yapıldığını, doğal bir yapı olmadığını söyledi.
Yakınında kazı yapılan kanalın Ortaçağ veya daha erken dönemden kalma bir yapı olabileceğini belirten Konyar, şöyle konuştu:
“İşlevi noktasında madenci tüneli veya korunma noktasında açılmış bir yapı olabilir. Yalnız burada benim en garipsediğim ve bana sıra dışı gelen şey, burada bir definecilik faaliyetinin yürütülmüş olması. Bu da boyutları açısından endüstriyel bir definecilik faaliyeti. O kadar geniş ve uzun tünelin temizlenmesi, açığa çıkarılması insanı hayrete düşürüyor. Bölge Urartu bölgesi. Kaleleri, baraj göletleri, su kanalları var. Yani Urartular’la ilişkilendirilebilecek bir yapı. Ama daha önce yapılmış bir tünel, koridorun veya bir madenci galerisi üzerinde yeniden bir defineci çalışmasını görüyoruz. Belki yüzlerce yıl sonra ilginç bulunacak bir çalışma yapılmış. Kurdukları aynalar, kasklarla daha önce bu kadar organize bir definecilik faaliyeti görmemiştim.”
“Bu 19. yüzyılda yapılan saklanma veya kaçış yeri olabilir.”
Bölgede daha önce de definecilik kazılarıyla çok karşılaştıklarını aktaran Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Sinan Kılıç ise bu durumun Türkiye’nin genel bir sorunu olduğunu söyledi.
Van Gölü havzasında yoğun bir defineci tahribatı olduğunu belirten Kılıç, şunları kaydetti:
“Özellikle arkeolojik, sit ve korunması gereken alanlar, eski tarihi bina kalıntıları ve höyüklerde bu tür tahribatlar maalesef yapılıyor. Bölge insanı bir taşın üzerinde bir işaret görüp dibini kazma kürekle kazıyor. Hatta bazen dağın başına jeneratör çıkarıp hiltiler kullanarak tahribatlar yapanlar da oluyor. Bu olayda ise yerin altında bir galeri bulunuyor ve bu galeri doğal değil. Bu kazıyı yapanlar bir iki aydır orada gibi görünüyor. Ama o galeri bir iki ay önce açılmış bir galeri değil. Daha eski. Bu, maden galerisi olabilir. Bunun dışında yakınında bulunan ve manastır olduğunu bildiğimiz Yedi Kilise bulunuyor. 1920’li yıllara kadar kullanıldı. Bu, 19. yüzyılda yapılan saklanma veya kaçış yeri olabilir.”
“Aynaları ışık için kullanmışlar”
Tüneli gezi sırasında bulan kulübün yönetim kurulu üyeliğini yürüten Ömer Demez de ilk kez bu büyüklükte bir tahribat gördüğünü söyledi.
Mağaranın yaklaşık 50 metre uzunluğunda olduğunu belirten Demez, “Buradan geçerken dışarıdan büyük bir toprak yığını gördük. Biz de keşif yapmak istedik. Sanırım definecilerin yaptığı bir şey. Mağarada halen kazma, kürekler, ihtiyaç malzemeleri bulduk. Ama anlamadığımız şey, her on metrede bir aynaların olması. Bu aynaları galiba ışık oranını arttırmak için kullanmışlar. Buralar genelde definecilerin uğrak yeri. Çünkü Urartular’dan kalma bir köy. Daha önce birçok yeri gezdim, çok sayıda defineciyle karşılaştım ve kazdıkları çok yer gördüm. Ama ilk defa bu kadar uzun, geniş ve yüksek bir yerle karşılaştım.” dedi.
Demez, her yıl aynı rotayı kullanarak zirve tırmanışları düzenlediklerini ve definecilerin daha küçük tahribatlarına tanık olduklarını, ancak ilk defa bu büyüklükte kazıyla karşılaştıklarını aktardı.
Durumun bildirildiği İl Jandarma Komutanlığı da kaçak kazıyla ilgili inceleme başlatırken, ilgili kurumların ise bölgedeki kaçak kazı çalışmaları konusunda bilgilendirileceği bildirildi.
(ahaber.com.tr)
Duvar yazılarından tanıdığımız eski uygarlıkların dilleri şimdi konuşuluyor olsaydı tınıları, sözleri nasıl olurdu hiç merak ettiniz mi?
Hitit Dili
Otuz bini aşan çivi yazılı kil tabletten (ya da tablet parçasından) oluşan Boğazköy arşivinin en önemli dili, aşağı yukarı yüzde sekseni, Hitit dilidir. Hitit kanunları, kral yıllıkları, antlaşmaların büyük kısmı, ülke içi yazışmalar, mitolojik metinler, dinsel içerikli binlerce metin, yüzlerce fal metni bu dilde yazılmıştır.
Hititçe vatar “su”, İngilizce water “su”, Slav dillerinde voda “su”.
Antik Maya Dili
Maya dilleri, Kolomb öncesi Mezoamerika uygarlıklarından birini oluşturan Mayalar’ın vaktiyle kullanmış oldukları Klasik Mayaca dahil hepsi ana Proto-Mayacadan türemiş olan dillerdir. Ethnologue verilerine göre 68 dilden oluşur ve 6.038.172 kişi tarafından konuşulur.
Uto-Aztek dil ailesine sokulan bu dil, Orta Amerika’da, özellikle Meksika’nın Yucatan, Campeche ve Quintana Roo bölgelerinde halen Mayalar’ın torunları sayılan 6,5 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Antik Yunan Dili
Antik Yunanistan’da ve Doğu Akdeniz havzasında M.Ö. 9. yüzyıldan M.S. 6. yüzyıla kadar konuşulmuş olan ölü bir dildir. Arkaik, Klasik ve Helenistik dönemleri vardır. “Antik Yunanca” olarak da bilinir
Bugünkü Yunancanın atası sayılmakla beraber gerek farklı harfler ihtiva etmesi gerek telaffuz farkları gerekse gramer yapısı ve oldukça gelişmiş bir vurgu sistemi ile bugünkü Yunancadan oldukça farklıdır. Bu sebeple bugünkü Yunanca ile benzerliği sıradan bir Hint Avrupa diline olan benzerliği kadardır.
Asur Dili
Antik Mezopotamya dili ve onun Babil ve Asur diyalektleri son 2 bin yıldır kimse tarafından konuşulmuyor. Ancak son dönemlerde kil tabletleri ve taş yazıtları deşifre eden bilim insanları bu dili yeniden canlandırmak konusunda boldukça yol kat etti.
Antik Mısır Dili
Mısır yazısı, coğu nesnelerin resmi olduğundan rahatlıkla ayırt edilebilen 700’den fazla işaretten oluşmuştu. Her bir işaret, gerek özel bir nesneyi, gerekse belli bir sesi temsil ediyordu. Hiyeroglif yazısı soldan sağa ya da aşağıdan yukarıya yazılabilirdi. Hayvanların ya da insanların yüzleri sola dönükse soldan sağa, sağa dönükse sağdan sola okunurdu.
Sümer Dili
”Sümer dili hiç başka bir dil gurubuna ait değildir”derler ve yalıtık (izole) bir dil olarak tanımlarlar. Oysa ki hem cümle yapısı hem de sözcükler Türkçe ile büyük bir benzerlik içindedirler. Sümer dilini önce Sami dilleri ile, daha sonra Hind-Avrupa dilleri ile karşılaştırdılar. Fakat ne biri ne de diğeri Sümerce ile uyum sağlıyordu. Peki, ama neden Ural Altay dilleri ile karşılaştırmaya gerek duymadılar? Nedeni, onlara göre M.Ö. 3000 yıllarında Mezopotamya’da ne Türk toplulukları vardı ne de Macar, onlara göre Türk ve Macarların Anadolu’ya gelişleri en erken M.S. 900 yılları olmalıydı.
Akad Dili
Sami dillerine ait eski Mezopotamya’da, özellikle Asur ve Babil imparatorluklarında kullanılan dil. Mezopotamya’da MÖ 3000 – 1000 yılları arasında konuşulan ölü bir Sami dilidir MÖ 2350’li yıllarda Akad’ların Sümer kentlerini ele geçirmelerinden sonra bölgede Sümer dilinin yerini aldı.
Aztek Dili
Aztek yazısı da Maya yazısı gibi, ideogramların ve sesleri belirten fonetik sembollerin bir karışımından oluşmuştur. Yani bazı resim karakterleri nesneleri ve düşünceleri ifade ederken, bazıları da sesleri ifade ediyordu.
Urartu
Mezopotamya’ya bakan dağlarda bu dillin sesi taşlara harflerle dökülmüş şekilde hala yankılanmakta.
Ahameniş Dili
Persler’den İsa’ya bu dille pek çok dua okundu ve okunmaya devam etmekte.
Roma Dili
Roma’nın kudreti bu dille betimlendi.
Viking Dili
Denizlerin savaşcı çocukları düşmalarına bu dille korku saldı.
Göktürk Dili
Orta Asya steplerinin sessizliğine bu dille karşı konulmuştu.
Kelt Dili
Savaşçı klanlar bu dille aynı nidalar ile birbirleriyle savaşmışlardı.
Assur Dili
Kaynak: http://trend.mynet.com/eski-uygarliklarin-dilleri-seslendirildi-iciniz-bir-tuhaf-olacak-1037807



Son Yorumlar