Anadolu Coğrafyasında Dağlar Dağlar – M. Mersinoglu – www.anadolucografyasi.com
ANADOLU COĞRAFYASINDA DAĞLAR DAĞLAR
Ellerimle büyüttüğüm solarken dirilttiğim Çiçeğimi kopardın sen ellere verdin Çiçeğimi kopardın sen ellere verdin Dağlar dağlar Kurban olam yol ver geçem sevdiğimi son bir olsun yakından görem Dağlar dağlar Kurban olam yol ver geçem sevdiğimi son bir olsun yakından görem Kuşlar ötmez güller soldu yüce dağlar duman oldu Belli ki gittiğin yerden kara haber var Belli ki gittiğin yerden kara haber var Dağ kelimesinin kökü Çince “tai”ye dayanıyor. Tay-tağ-dağ şeklinde dilimize girmiştir. Eski Türk mitolojisinde dağlar çok önemli yer tutar. Fuzuli Bayat, Türk Mitolojisinde Dağ Kültü adlı yazısında üç bölüm altında anlatmıştır. Her bölümden kısa alıntılar alacağız. Birinci bölümde Mitolojik Dağ Tasarımını anlatmıştır: ‘Orman kültüyle birleşen dağ eski Türklerin merkez anlayışını oluşturmakta ve devletin merkezi görevini üstelenmektedir. Nitekim Göktürkler ve Uygurlar döneminde dağlık ve ormanlık bölge olan Ötüken, devletin merkezi olmak görevini üstlenmiştir. Merkez her zaman kutsal bir görev üstlendiği için, dağlar ve orada olan her şey kutsanmış olarak kabul edilmiştir.’ …’Folklor malzemelerinde, dağın veya ormanın, reel dünya ile öteki dünyanın, hayatla ölümün, gizli olanla açık olanın sınırını oluşturduğu görülmektedir. Mitolojik Ana’nın semantik dallanması sonunda bağımsız koruyucu ruha dönüşmüş dağ iyesi zamanla Altay-Sayan Türkler’inde tıpkı orman hamisi gibi sarı saçlı kadın olarak tasavvur edilmiştir. Orman hamisi genelde kadın olarak kalmışsa da, dağ ruhu kadın başlangıçından uzaklaşarak çoğu kez erkek olarak bilinir. Dağ ruhunun, Altay-Sayan halklarının inancında kurt şeklinde gezmesi diğer koruyucu ruhlarda olduğu gibi, daha eski zoomorfik tasavvurlarla ilişkilidir.’ ‘İlkel toplumlarda kadın olarak tasavvur edilen dağ ruhunun genç ve bekar avcılarla cinsel ilişkiye girmesi ve avcılara bol av vermesi, avcı anlatıları arasında çok yaygındır’ İkincisi, Soy Sosyolojisi Açısından Dağ: ‘Soy sosyolojisi bağımında dağ, ata veya büyük akrabadır.’..’Dağ kültünün, doğurganlık bağımında ilk ata veya ecdad olarak şekillenmesi, bazı bilim adamlarına göre, dağın, hayat gücünü kendinde barındırması, enerji kaynağı olması ile karakterize edilir. Dağın ilk ecdat ve soyun koruyucusu olması işlevi, onun hayat kaynağı ve yaşamın menşei olması ile ilgilidir’ Üçüncü incelediği konu Dağa Sığınma ve Kurban Sunma Ritleri: ‘Zor anlarda dağa sığınma da dağın atalık fonksiyonuyla ilgilidir. Tarihi ve yarı efsanevi belgelerde zamanla Türkler’in düşmanlardan kaçarak dağlara ve dağ geçitlerine sığınması(Ergenekon efsanesi, Moğolların Gizli Tarihi vs.de verilen efsaneler) bu inancın somutlanmış şeklinden başka bir şey değildir. Köroğlu Destanı’nın bir çok varyantı kahramanın dağa sığınmasının bedii şeklidir.’ ‘Kutsal boy dağlarına iki türlü kurban sunulduğu etnografik malzemelerle belirlenir. Dağa ister kanlı kurban isterse de kansız kurban sunulsun, her ikisinde şamanın merasimi yönetmediği görülür. Şamansız yapılan kanlı kurban ritüeli dağı ata-baba ruhları seviyesine koymaya esas verir. Kanlı kurban olarak Altay-Sayan Türkleri dağlara genellikle at, kansız kurban olarak da ateşe çay veya yağ atmakla ve içki sunmaklaydılar.’ ‘Azerbaycan ve Anadolu’da son dönemlere kadar, dağlara kanlı kurban sunma adeti yaşatılmıştır. Bunun esasında İslamiyetten sonra bazı dağlara evliya yatırlarının var olması inancı durur. Nitekim dağın yakınlarında yaşayan insanlar evliyaların adını dağa vermekle dağları birer ermiş insan olarak tasarlamış ve bu nedenle de dağa kanlı kurban sunmuşlardır. Bununla beraber kitlevi şekilde ziyaret edilen kutsal taşlar da vardır. Alevi Tahtacılarının her yıl 13 Ağustos-11 Eylül arasında ziyaret ettikleri Kazdağı buna örnek olabilir’ Türkiye’nin Sıradağları adlı 1936 baskısı kitabının önsözüne Suat Ener şöyle başlamış: ‘Türkiyeye coğrafyacılar dağlık memlekettir derler. Gerçek bu yurtta dağlar büyük yer tutmuşlardır ve hemen hepsi birbirine bağlı birer sıradağlar biçimine girmişlerdir. Bunun için Türkiyeye (Sıradağlar memleketi) de diyebiliriz. Sonra Genel Kurmay coğrafya encümeni tarafından yazılan Anadolu Havzaları adlı kitapta bu sıra dağların birer birer sayılıp döküldüğünü ve adı olmayanlara ad takıldığını yazıyor ve bu kitabın Türkiye’nin dağlarını bir arapsaçı karışıklığından kurtardığını ve en iyi anlattığını yazıyor. Harp Okulu Askeri Coğrafya ve Harp Tarihi Öğretmeni Suat Ener’in Türkiyenin Sıradağları 75 sayfa olan kendi kitabının giriş kısmında ‘Karadenizde Lazistan sıradağları ile Toroslar, Ağrı, Monzur, ve Hakkari dağları Türkiyedeki sıradağların gövdece en kalın ve iri ve en yüksek ve uzun sıradağlarıdır’ dedikten sonra bölge bölge dağlarımızı inceleyip yazmış. Anadolu coğrafyasında yüksek sıradağlar Doğu-Batı doğrultusunda dizilir. Kuzey ve Güneydeki sıradağlar Doğuda birleşirler. Oluşmaları derin denizlerdeki tortuların kıta hareketleri ile kıvrılarak ya da kırılarak yükselmesi ile oluşmuştur. Türkiye’nin bulunduğu yerde Tetis Jeasanklinali vardı. Bu deniz küçülerek 3. zaman ortalarına kadar varlığını devam ettirmiştir. Ülkemizdeki Kuzey Anadolu Dağları ve Toroslarda, bu kuşak içersinde olup, kalker tabakalarının kıvrılmasıyla oluşmuştur. Kuzey Anadolu Dağları ve Toroslar; Van gölünün kuzeyinde birleşirler. Bunlar oluşumlarını 3. zaman sonlarında, bugünkü şekillerini de 4. zaman başlarında Anadolu’nun toptan yükselmesiyle kazanmıştır.
Kıvrılma özelliğini kaybetmiş olan tabakalar kırılmaya uğrarlar. Böylece fay hatları oluşur. Fay hatları boyunca, bazı kısımlar çökerken, bazı kısımlarda, yüksekte kalırlar. Çöken kısımlara Graben, yükselen kısımlara Horst denir. Bunlara örnek Ege’deki Horst-Graben hattı verilebilir. Kazdağı, Kozak Dağı, Yunt Buzdağlar, Aydın Dağı, Menteşe Dağları horstlara örnektir. Volkanik dağlar, yerin derinliklerinde bulunan kızgın, erimiş ve basınç altındaki magmanın yeryüzüne çıkmasıyla oluşur. Bu faaliyetler sonucu kırıklar boyunca magma yeryüzüne akmış ve volkanik araziyi oluşturmuştur. Volkanik dağları şu şekilde sıralayabiliriz. Doğu Anadolu Bölgesi Volkanları: Bu dağlar Van gölünün kuzeyinde bir fay hattı üzerinde yer almıştır. Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı, iki kütle halindedir.Küçük Ağrı 3896cm, Büyük Ağrı ise 5137m yüksekliğe sahiptir. Tendürek Dağının yüksekliği 3533 m’dir Çaldıran ve Doğu Beyazıt arasında bulunur. Süphan dağı: Yüksekliği 4058 m’dir (Bitlis) Nemrut Dağı: Bitlis de yer alır. Van gölü varlığını bu dağa borçludur.Nemrut Dağı şimdiki görünümünü son volkanik patlama ve çökmeden sonra kazanmıştır. Bir kaç kraterin birleşmesiyle Kalderalar oluşmuştur. Ayrıca Kargapazarı, Dumlu ve Bingöl dağları volkanik yapılı dağlardır. İç Anadolu bölgesimizdeki volkan dağları ise Erciyes: 3917m dir. Bu dağ, İç Anadolu’nun en yüksek dağıdır. Erciyes, Kayseri ve Develi için su deposu görevini görür. Aksaray da Hasan Dağı, Melendiz Dağı, Karapınar yakınlarında Karacadağ ve Karadağ genç volkanik dağlarımızdır. Ürgüp-Nevşehir çevresinde tüfler ve tüflerin sıkışmasıyla oluşan kayaçların yer aldığı bir volkanik arazi yer alır. Bunların üzerinde Peribacaları bulunur. Karapınar (Konya) çevresinde volkanik arazi üzerinde oluşmuş göller vardır. Bunların en tanınmışı Meke Tuzlası dır. Ege Bölgesimizde Kula volkanlarının 70 kadar konisi vardır. Bunlar yüksek değildirler. Koyu renkli olmasından dolayı yöreye halk arasında yanık arazi derler. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 1957 m yüksekliğindeki Karacadağ’ dır. Lavları yayvan biçiminde olduğundan halk arasında kalkan volkanı deniyor. Bu dağların bir çoğu türkülerde ve şiirlerde geçiyor. ILGAZ DAĞI Ilgaz Anadolu’nun Sen yüce bir dağısın Baharda yer yüzünde O cennetin bağısın Yalçın kayalıklar Göklere yükseliyor Senin dumanlı başın Bulutları deliyor Yükseklerden akıyor Ne güzel berrak sular Eteklerinde otlar Sürülerle kuzular Söz: Cemil Türkarman Müzik: Ahmet Samim Bilgen HASAN DAĞI Hasan Dağı çatal matal Arasında güller biter Bir yar sevdim bana yeter İki seven deli olmaz mı EMİR DAĞI Emir Dağlarına kara gidelim Ayvadan usandık, nara gidelim Buranın güzeli gönül eğlemez Güzeli bol olan yere gidelim ERCİYES DAĞI Yükseğinde namlı namlı karın görünür Engininde güzellerin salınır Kimya dedikleri sende bulunur Kokar burcu burcu gülün Erciyes Eksilmez başında dumanın kışın Var mıdır dünyada senin eşin Sorsam sual etsem on bin var yaşın Dünyanın binasın bilin Erciyes Keramet var toprağında taşında Kalamıklı’da Kadıncık başında Kırık kırık eser yelin Erciyes Karacaoğlan der ki şenlik bulunmaz Arap at yorulur gönül yorulmaz Yamandır Tekir’in Belin Erciyes Karacaoğlan’ın Şiirlerinde Dağ Algısı adlı yazısında Işıl Altun şunları yazmış: ‘Karacaoğlan şiirinin genel tabiatı içinde “dağ” tabiatın oldukça önemli bir elemanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Karacaoğlan’ın şiirlerinde “dağ” hem kendi gerçekliğinde var olan tabiatın bir parçası “dağ” hem de Karacaoğlan’ın söylemek istediklerini söyleyebilmek için kurgulanmış bir “dağ”dır. Karacaoğlan genel anlamda tabiatı, özel ve dar anlamda “dağ”ı her zaman insanla olan ilişkisi bağlamında ele almıştır. Çalışmamızda “dağ” imgeli şiirlerin Karacaoğlan’ın iç dünyasını, içsel-düşünsel yaşam kavrayışını, karakterini, heyecanını bize nasıl anlattığı üzerinde durulmuş, Karacaoğlan’ın nesneleri sergileyişi, dağ algısı ile yoğunlaştırılmış duyguları dile getirişi ele alınmış, mekȃnsal bir olgu ve algı olan “dağ”ın insanla olan ilişkisi ortaya çıkarılmıştır.’ Bir çok aydınımız sıkıntılarını sosyal mücadalede karşılaştıkları baskıları dağları düşlüyerek yenmişlerdir. Başım dağ saçlarım kardır, Deli rüzgarlarım vardır, Ovalar bana çok dardır, Benim meskenim dağlardır. Şehirler bana bir tuzak, İnsan sohbetleri yasak, Uzak olun benden, uzak, Benim meskenim dağlardır. Kalbime benzer taşları, Heybetli öter kuşları, Göğe yakındır başları; Benim meskenim dağlardır. Yarimi ellere verin; Sevdamı yellere verin; Elleri bana gönderin: Benim meskenim dağlardır. Bir gün kadrim bilinirse, İsmim ağza alınırsa, Yerim soran bulunursa: Benim meskenim dağlardır. Sabahattin Ali GÖRE Bana göre dağ Yalnızdır Uykusuzumdur Dağa göre ben Ben dağa göre deliyim Dağ bana göre aç Dağa göre ben Uzanamam Ulaşamaz Dağ bana göre Fazıl Hüsnü Dağlarca HABERİN VAR MI TAŞ DUVAR? Demir kapı, kör pencere, Yastığım, ranzam, zincirim, Uğrunda ölümlere gidip geldiğim Zulamdaki mahzun resim. Görüşmecim yeşil soğan göndermiş Karanfil kokuyor cigaram Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.. AHMED ARİF Halkımız dağları çok sevmiş her sıkıntısını onlarla paylaşmış. Halk edebiyatımızın en çalışkan derlemecilerinden biri olan Cahit Öztelli, Evlerinin önü… adlı Halk Türküleri çalışmasında bir çok anonim dağlarla ilgili türküleri Çoban – Doğa bölümünde vermiş. Bir örneği: DAĞLAR Dağlar siz ne dağlarsınız Kardan kemer bağlarsınız Gül sizde, bülbül sizde Siz ne derde ağlarsınız Bu dağlar eze dağlar Yar gele geze dağlar Yar buradan geçerken Ne dedi size dağlar Bu dağlar eze dağlar Yar gele geze dağlar Suları şarap olmuş Çiçeği meze dağlar Dağlarla ilgili bir çok Atasözümüz ve deyimimiz vardır: Dağda bağın var, yüreğinde dağın var, Dağda gez, belde gez, insafı elden bırakma, Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur, Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar, Dağ yürümezse abdal yürür, Kaşgarlı Mahmut Divanü Lügat-it Türk’de ‘yır basruki tag, yer baskısı dağ’ demiş yeni Türkçesi ‘yer baskısı dağ, insanların baskısı da beydir’ İnsanımız bey baskısına karşı dağlara sığınmış… Ferman Padişahın Dağlar Bizimdir Kalktı göç eyledi Avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimdir Arap atlar yakın eyler ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir Belimizde kılıcımız kirmani Taşı deler mızrağımızın temreni Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir Dadaloğlu’m yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir Dağ Başını Duman Almış 1904 yılında Feli-Körling tarafından bestelenmiş ve İsveçte “tre trallande jäntor” diye bilinen şarkı, Selim Sırrı Tarcan tarafından 1909 yılında İsveç’te keşfedildi ve Türkiye’ye getirildi. İstanbul’da melodiye öğretmen ve şair Ali Ulvi bey tarafından söz yazıldı. İlk kez 1916 yılında beden eğitimi gösterisinde söylenen bu marşı duyan Mustafa Kemal Atatürk marşı çok beğenip silah arkadaşlarına öğretti. Cumhuriyetin ilanından sonra da marş hepimizin severek söylediği “Gençlik Marşı”na dönüştü. GENÇLİK MARŞI Dağ başını duman almış Gümüş dere durmaz akar Güneş ufuktan şimdi doğar Yürüyelim arkadaşlar Sesimizi yer, gök, su dinlesin Sert adımlarla her yer inlesin Bu gök, deniz nerede var Nerede bu dağlar taşlar Bu ağaçlar güzel kuşlar Yürüyelim arkadaşlar Sesimizi yer, gök, su dinlesin Sert adımlarla her yer inlesin Dağlar taşlar güzel kuşlar Ya bu insanlar insanlar Güneş ufuktan bir gün doğar Yürüyelim arkadaşlar Sesimizi yer, gök, su dinlesin Sert adımlarla her yer inlesin Mustafa Mersinoğlu 31 Temmuz 2014 Brighton, İngiltere. |